Alman futbolunu yakından takip eden ve tarihini iyi bilenlere Bundesliga tarihinde unutulmaz 5 sezon say deseydim 1991/1992 sezonu mutlaka es geçilmezdi. Hem unutulmaz şampiyonluk yarışıyla hem de bazı ilkleriyle şüphesiz yeri ayrı yerdedir Alman futbolu tarihinde.
Peki ne olmuştu o sezon? Bayern Münih gibi bir takım 2000/2001 sezonundaki gibi son dakika frikik golüyle mi şampiyon olmuştu ya da 1985/86 sezonunda Bundesliga’da hiç penaltı kaçırmayan Werder Bremen’li Michael Kutzop’un 33. haftada oynanan Bayern Münih maçının 90. dakikadasında kaçırdığı penaltı sonucu şampiyonluk şansını zora sokup son haftada da şampiyonluğu Bayern’e kaptırması kadar mı önemliydi ya da 1983/1984 sezonunu 3 takımın aynı puanda tamamlaması kadar mı önemliydi?
Bu sezonların ve saymadığım birkaç sezonun her biri mutlaka çok önemli ve her taraftarda mutlaka farklı bir acı veya tatlı hikayesi vardır. Bu yazımda özellikle irdeleyeceğimiz sezon olan 1991/92 sezonunun hikayesine saha dışından başlamak istiyorum.
3 Ekim 1990, Almanya
“Utanç Duvarı” olarak adlandırılan Berlin duvarının 9 Kasım 1989’da yıkılması üzerinden çok fazla zaman geçmeden 3 Ekim 1990’da Doğu Almanya olarak bilinen Alman Demokratik Cumhuriyeti Batı Almanya olarak bilinen Almanya Federal Cumhuriyeti ile birleşmişti. Doğu Almanya Batı Almanya’ya katılmıştı desek daha doğru olabilir. Ben bu yazımda birleşmenin sadece futbol açısından doğurduğu sonuçları sizlerle paylaşacağım.
Birleşme resmi olarak gerçekleştiği günlerde 18 takımlı Bundesliga’da 1989/90 sezonunun 8. haftası oynanmış, Feldkamp yönetimindeki Kuntz’lu, Hotic’li, Labbadia’lı Kaiserslautern 3. kez Bundesliga şampiyonluğuna adım adım ilerliyordu.
Peki Doğu Almanya futbolunda durum neydi?
Ülkenin en üst lig seviyesi olan DDR-Oberliga’da ise ülkenin üzerinde kara bulut gibi dolaşan adaletsizlik, adam kayırma ve dikta yönetim anlayışı futbola da yansımış, Devlet Güvenlik İstihbarat Servisi olan Stasi’nin eli kolu saha içine de uzanmıştı. Söylenene göre o zaman ki hakemlerin bile birçoğu Stasi muhbiriydi ve Stasi’nin “temsilcisi” olan BFC Dynamo 1978/79 ve 1987/88 sezonları arasında art arda 10 sezon şaibeli şekilde şampiyon olmuş, Berlin temsilcisi ülkenin en antipatik takımı olmuştu. BFC Dynamo futbol kulübü 1966 yılında SV Dynamo isimli spor kulübünden ayrılarak kurulmuştu ve SV Dynamo’nun başkanı ise aynı zamanda Stasi’nin başkanı Erich Mielke’den başkası değildi.
BFC Dynamo, 1987
Birleşme sonrasındaki yeni lig modeli
Aslında iki ülkenin birleşmesi sonunda ortaya yeni bir ülke doğmamıştı. Doğu Almanya ekonomi, demokrasi ve diğer birçok konuda daha ileride olan Batı Almanya’ya katılmıştı. Dolayısıyla futbolda da daha ileride olan Batı Almanya futbolunun lig modelinde geliştirmeler yapılacaktı. 1991/92 sezonunda Bundesliga ilk ve son kez 20 takımla oynanacaktı. 20 takımlı oynanan 2. Bundesliga ise 24 takıma çıkartılacak ve 12’şer takımlı kuzey-güney bölgesine ayrılacaktı. Bu 12 takımlı ligin ilk 6 sırasında yer alanlar yükselme playoff’u oynayacak ve 1. sıradaki takım direkt Bundesliga’ya yükselecekti. Son 6 sıradaki takım ise düşmemek için playout oynayacaktı. 2. Bundesliga 1994/95 sezonuna kadar kademeli şekilde 18 takıma düşürülürken Bundesliga’da ise o sezon 4 takımın direkt olarak küme düşürüleceği açıklandı. Yani 1992/93 sezonunda tekrar 18 takım mücadele edecekti.
DFB’nin kararı ile 20 takıma yükseltilen Bundesliga’ya yeni 2 takım DDR-Oberliga’yı 1990/91 sezonunda ilk 2 sırada bitiren takım katılacaktı. Bu 2 takım Oberliga’daki ilk ve son şampiyonluğunu yaşayan Hansa Rostock ile sezonu 2. sırada bitiren Dynamo Dresden’di.
Hansa Rostock 1991
Berlin’in Dramı
Doğu Almanya’da yukarıda bahsettiğim Berlin temsilcisi BFC Dynamo’nun ünü hiç iyi değildi ve kulüp Almanya’nın birleşmesi sonrasında “yeni bir başlangıç” yapmak adına adını 1999’da taraftarların isteği ile tekrar BFC Dynamo olana kadar FC Berlin olarak değiştirmiş ve en önemli oyuncularının Batı Almanya’ya, yani Bundesliga’ya gitmesiyle beraber eski sportif başarılarından gitgide uzaklaşmıştı.
Bir diğer Berlin temsilcisi olan Hertha Berlin ise 1989/90 sezonunu 2. Bundesliga’da şampiyon tamamlamış ama 1990/91 sezonunu Bundesliga’da son sırada tamamlayarak tekrar küme düşmüştü.
Birleşme sonrasında özel statüsü olan Berlin şehrinin ironik şekilde Bundesliga’da temsilcisi olan bir kulüp olmayacaktı.
Sezon Öncesi
Son şampiyon Kaiserslautern teknik direktör Feldkamp ile yola devam ediyor ancak şampiyonlukta önemli katkı sağlayan Bruno Labbadia’yı Bayern Münih’e gönderiyordu. Şampiyonluğu son haftalarda kaçıran Bayern Münih ise kadroda önemli yere sahip Jürgen Kohler ve Stefan Reuter’i Juventus’a gönderiyor, o dönemlerde neredeyse her sezon oyuncu aldığı Karlsruher’den stoper Oliver Kreuzer’i transfer edip, Fenerbahçe’den Toni Schumacher’i bedelsiz alıyordu. Labbadia ile hücum hattını güçlendiren Bayern, Max Eberl ve Markus Babbel’i altyapıdan A takıma çıkarıyordu. Heynckes’in hayali ise kariyerine ekleyeceği 3. Bundesliga şampiyonluğuydu…
Anthony Yeboah ve Uwe Bein
Anthony Yeboah, Andreas Möller ve Uwe Bein’i kadrosunda tutan ve 18 yaşındaki Okocha’yı kadrosuna katan E. Frankfurt sezonun iddialı takımlarından biri olmaya adaydı. 1990/91’de pek parlak sezon geçirmeyen Borussia Dortmund ise Horst Köppel’in görevine son vermiş, yerine daha sonradan “der General” lakabı alacak olan ve Grasshoper ile 2 sene art arda şampiyonluk yaşamış Ottmar Hitzfeld’i getirmişti. Bu deneyim Hitzfeld’in ilk Bundesliga deneyimiydi. Kadrosunu genel hatlarıyla koruyan Dortmund, hücum hattını Chapuisat’ı transfer ederek güçlendirmiş, Karl-Heinz Rummenigge’nin kardeşi ve son sezonda takımın en skorer ismi olan Michael Rummenigge’yi de kadrosunda tutmuştu. Stuttgart ise 1990/91 sezonun ortasında neredeyse tüm kariyerini futbolcu olarak Stuttgart’da geçirmiş Willi Entenmann’in yerine göreve gelen Christoph Daum’la yeni sezona başlama kararı almakla beraber onlar da Borussia Dortmund gibi transfer sezonunu uzaktan izleyerek geçirmeyi tercih eden takımlardan birisi olmuşlardı.
Sezon Başlıyor…
Sezonunn ilk 3 haftası geride kaldığında liderlik koltuğunda sürpriz bir takım vardı: Hansa Rostock
Uwe Reinders yönetiminde Doğu Almanya Ligi’nde ilk ve son şampiyonluğuna ulaşan bu “bilinmez” takım ilk hafta Nürnberg’i 4-0, 2. hafta Bayern Münih’i deplasmanda 2-1, 3. haftada ise Borussia Dortmund’u 5-1 gibi sürpriz skorlarla mağlup etmiş, hiç beklenmedik şekilde ligde zirveye yerleşmişti. 4. haftaya geldiğimizde ise belirtmeden geçemeyeceğim bir ilk daha oldu; o sezon Bundesliga’da çift sarı karttan oyundan atılma uygulaması ilk kez hayata geçti ve Bundesliga’da çift sarı karttan kırmızı kart görüp oyundan atılan ilk isim Bayern Münih - Schalke 04 maçında Bayern’in efsanelerinden olan Stefan Effenberg olmuştur.
Ligde 12. haftaya girildiğinde son 6 maçında sadece 1 galibiyet almış Bayern Münih kendi evinde ligin yeni ekiplerinden Stuttgart Kickers’ten 4 gollü bir mağlubiyet alınca Jupp Heynckes’in görevine son verildi. Yerine ise futbolu 31 yaşında bırakmış ve o günlerde 33 yaşında olan, herhangi bir antrenörlük deneyimi olmayan Bayern’in eski futbolcularından Danimarkalı Sören Lerby getirildi. Ne yazık ki sezonun genelinde Bayern’i bu ilginç tercihleriyle beraber daha da zor günler bekliyordu. Lige gösterişli bir giriş yapmış olan yeni ekip Hansa Rostock beklendiği gibi düşüşe geçmiş, E. Frankfurt zirvenin en güçlü adaylarından biri olduğunu gösterircesine 20. haftaya kadar ligde liderliğini sürdürmüştü.
Sören Lerby ve Uli Hoeness
Sezon Finaline Doğru
Ligin geri kalan haftalarında ise Borussia Dortmund’un bariz bir üstünlüğü ile geçilecekti. 11. haftada aldıkları 3-0’lık E. Frankfurt mağlubiyetinden bu yana 31. haftaya kadar yenilgi yüzü görmeyecek olan takım, ligin son haftalarına üst sıralarda girmeyi başaracaktı. Bayern Münih ise 27. haftada Kaiserslautern karşısında alınacak 4-0’lık mağlubiyet sonrasında Sören Lerby’nin görevine son verecek ve yerine tecrübeli Erich Ribbeck getirilse de 11. Sıradaki Bayern Münih için artık sezon bitmişti diyebiliriz.
İkinciyi kimse hatırlamaz diye boşuna dememişler. Ben burada hep liderleri yazdım ama sezonun son haftasına kadar 2. veya 3. sırada istikrarlı şekilde gölge gibi lider takibini sürdüren bir takım vardı: Christoph Daum’lu Stuttgart. Takımın gol yükünü Matthias Sammer ve Fritz Walter (efsane olan Fritz Walter değil, isim benzerliği sadece) çekiyor, plan tıkır tıkır işliyordu.
Sezon Finali
38 haftalık sezonun son haftasına girildiğinde alev alev yanan zirveyi ilgilendiren puan durumu şöyleydi:
Takım |
Maç |
Puan |
Averaj |
1- Eintracht Frankfurt |
37 |
50 |
36 |
2- Stuttgart |
37 |
50 |
29 |
3- Borussia Dortmund |
37 |
50 |
18 |
Tüm maçların saat 14:30'da başlayacağı son hafta fikstürü ise şöyleydi:
- Duisburg (17) - Borussia Dortmund
- Hansa Rostock (18) - Eintracht Frankfurt
- Bayer Leverkusen (6) - Stuttgart
Kağıt üzerinde B. Dortmund ve E. Frankfurt’un işi daha kolay gibi görünebilir ama durum gerçekte hiç böyle değildi. Duisburg ve Hansa Rostock’un pozisyonları çok riskliydi ve onların ihtiyacı olan galibiyeti elde etseler bile düşme ihtimalleri vardı. Puan eşitliğinde ise genel averaja bakılıyordu. Yani E. Frankfurt Hansa Rostrock’u mağlup ettiğinde Stuttgart Bayer Leverkusen’e 9-10 gol atmadığı müddetçe ilk Bundesliga şampiyonluğuna ulaşacaktı. Eintracht Frankfurt hem puan durumu hem de rakibinin durumu dolayısıyla şampiyonluk havasına çoktan girmişti hatta söylenene göre kutlama yapılacak şampanyayı bile Rostock deplasmanına otobüsün içinde götürmüşlerdi.
Dakika Dakika Son Maçlar
O zamanın teknolojisini göz önüne alırsak diğer bir stadyumdan gelecek gol haberinin tribünlerde nasıl bir etki yaratacağını düşünmenizi ve gözlerinizi kapatıp bir anlığına bu 3 takımdan birinin maçını stadyumda izlediğinizi hayal etmenizi istiyorum. Whatsapp yok, dokunmatik ekranlı telefonlar yok. Çoğu şey yok ama bunların yokluğu sayesinde maçtan alacağınız keyfin bugünkünden çok daha fazla olacağına dair bahse varım. O zamanın modasına göre giyinmiş bir şekilde tribünlerde yerimizi alalım hadi…
Dakika 9: Dortmund efsanelerinden Zorc golü atmış ve takımını Duisburg deplasmanında 1-0 öne geçirmişti. Mevcut durumda şampiyon Dortmund’du ama bunu söylemek için henüz çok ama çok erkendi. BVB: 52 , SGE: 51, VFB: 51
Dakika 20: Bayer Leverkusen’li Martin Kree takımını penaltıdan 1-0 öne geçirmişti. Bu skor şampiyonluğu etkilemese de Borussia Dortmund’u “biraz” daha rahatlatmıştı. BVB: 52 , SGE: 51, VFB: 50
Dakika 43: İlk yarının bitmesine dakikalar kala sezonun gol kralı Fritz Walter da Kree gibi penaltıdan skoru buluyor ve B. Leverkusen - Stuttgart maçında eşitlik oluyordu. BVB: 52 , SGE: 51, VFB: 51
İlk yarılar bu şekilde sona eriyor ve hiçbir takım 2. yarıya oyuncu değişikliği ile başlamıyordu.
Dakika 63: Hansa Rostock lider E. Frankfurt karşısında Jens Dowe ile 1-0 öne geçmiş ve ligden düşmeme umutlarının peşinden koşuyordu. B. Dortmund için her şey daha iyi gitmeye başlamıştı. “Stuttgart kazanmasın yeter” diyorlardı. BVB: 52 , VFB: 51, SGE: 50
Dakika 66: Golün üzerinden çok geçmeden E. Frankfurt Axel Kruse ile skore eşitlik getiriyor ve ben buradayım mesajı veriyordu rakiplerine. BVB: 52 , SGE: 51, VFB: 51
Dakika 76: Maçın ve hatta sezonun kırılma anı bu dakikada yaşanıyor desek abartmış olmayız. İlk golün asistini yapan E. Frankfurt’lu Ralf Weber ceza sahası içinde çok net bir biçimde Roctock’lu Stefan Böger tarafından düşürülüyor ve hakem Alfons Berg penaltı çalmıyordu. Berg maçtan çok sonraları “penaltı çalmalıydım” dese de iş işten geçmişti artık.
Dakika 86: Stuttgart’ın beklediği o mucize, o olağanüstü an nihayet gelmişti. Ludwig Kögl'ün ortasında stoper Guido Buchwald kule gibi yükselmiş ve kafa golüyle takımını 2-1 öne geçiren golü atıyor ve maçların bitmesine dakikalar kala “zehirli oku” atıyordu. Şimdi diğer takımlar düşünmeliydi. VFB: 52, BVB: 52 , SGE: 51
Dakika 90: Şampiyonun adının belli olmasına saniyeler kala E. Frankfurt bir darbe daha yiyordu. 76. Dakikada penaltı pozisyonunun içinde olan Stefan Böger müthiş bir kontra atak sonucunda neredeyse orta saha bölgesinde ileri çıkan kaleci Uli Stein'i çalımlayıp boş kaleye golü atıp Hansa Rostock’u 2-1 öne geçiriyor ve mucizenin gerçekleşme hayali peşinden koşuyordu. VFB: 52, BVB: 52 , SGE: 50
Şampiyon belli olmuştu artık: Stuttgart
Son haftaya lider giren Eintracht Franfurt elindeki tüm imkanlardan yararlanamamış, hakemin gazabından kaçamamış ve lider girdiği son haftada sezonu 3. sırada tamamlamıştı. Maç sonunda staydumda ağlamayan yoktur herhalde. Penaltısı verilmeyen Ralf Weber maçsonunda TV kamerasını kırıyor ve çılgına dönüyordu. Evsahibi Hansa Rostock’a galibiyet yetmemiş ve ilk kez katıldıkları Bundesliga’dan düşmüşlerdi. Onlar için o yıllara ait anlatılacak en iyi hikaye belki de “3. haftada nasıl da lider olduk? Bayern Münih ve Borussia Dortmund’u nasıl yendik ama ha-ha” olacaktı. Borussia Dortmund’un ise yapacak hiçbir şeyi yoktu. Kazandılar ama Stuttgart genel averajla şampiyon olmuştu.
Bayern Münih demişken; 1974/75 ve 1977/78 sezonlarından sonra ilk ve son kez ligi eksi averajla 10. sırada bitirdiler. Erich Ribbeck'in görevine son verildiğini yazmama gerek yok sanırım. Bir sezon içinde tam 3 tane teknik direktör denediler ama olmadı... Hansa Rostock ile beraber düşen diğer 3 takım ise ligin yeni ekiplerinden Stuttgarter Kickers ve Duisburg ile Bundesliga’ya aşina olan Fortuna Düsseldorf’du.
O dönem Almanya milli takım teknik direktörü olan Berti Vogts ise durumu şöyle özetliyor: "En çok yüreğini ortaya koyan takım Borussia Dortmund'du, en iyi futbolu Eintracht Frankfurt oynadı ancak Stuttgart haklı olarak şampiyon oldu çünkü en zeki takım onlardı"
Eintracht Frankfurt ise bu sezonun travmasını üzerinden yıllarca atamamıştı. Sezon sonunda Andreas Möller Juventus'a transfer olurken başka bir söylentiye göre sezon bitiminden önce dönemin genç yıldızı Mehmet Scholl ile sözlü olarak anlaşan E. Frankfurt şampiyonluğu kaybedince bu transfer yatmıştı ve Scholl Bayern Münih'in yolunu tutarak kariyerinde bambaşka bir sayfa açmıştı. E. Frankfurt bu şaşaalı dönemin sonrasında 1995/96 sezonunda ilk kez Bundesliga'dan düşmüş ve o zamandan sonra eski günlerini mumla arar olmuştu.
Bu uzun yazıyı okurken sizi o yıllara götürebilmiş olmayı diliyor ve teşekkür ediyorum.
Yorumlar